Kendimle yüzleşmem !

Yarım asırlık bir hayata yaklaşırken, uzunca bir zamandır kendimi sorgulamalarım giderek arttı... Yaş aldıkca, 50 yaşıma ramak kalmışken, hergün artan bir sorgulama ile baş etmek hiç kolay değil. Dünyaya geldik ve dünyadan geçerken, birdenbire hızlanan bir tempoyla devam etmeye başladı, hayat, saatler, günler, aylar,seneler kovalıyor ardı ardına... Rabbim sağlıklı, huzurlu, mutlu,hayırlı bir ömür nasip etsin, yaşlılık için her daim duam, Allah akıl, beden ve ruh sağlığımızın bütününe sahip olarak yaşlanmayı nasip etsin.(AMİN ) Yaşadıklarıma dair nedenler, niçinler, sebepler arayışına girip, çıkıp duruyorum son zamanlarda... Belki bu yaşları tecrübe edenlerde de olmuştur. Bilmiyorum? Ben uzunca bir zamandır cevap arayışındayım. Kendimi tanıyamamaya başladım. Nerde herşeye olumlu bakan ben? Anı yaşamaya gayret eden ben? Gülümseyen, mutlu olmaya çalışan , herhangi bir sorunda " ne var ki bunda diyerek, her olaya iyi bakan , şükreden, ufak problemleri görmezden gelen ,büyük sorunlarda sonun da ölüm yok ya , olsun varsın ,vardır bir bildiği Rabbimin diyerek, halledilir bir sekilde, diyen BEN ! " nerede ? Umursamayan , bazen de hat çizgisine gelince, sorunu da, sorunu yaşatanı da kökünden kesip atan ben, NEREDE ? Her nedense karşıma çıkan cevap, yine hep kendim oluyor. Hersey ben de başlamış , ben de bitmişti ... Herşey sizin ne kadar müsade ettiginiz ile alakalı aslında ! Beklentisizce vermek diyoruz, ama inceledigimiz de mutlaka bir beklentimiz oluyor. " 0 beklenti, sonsuz mutluluk " diyor bir söz , bana göre yok öyle bir şey, her hâl ü kârda bir beklentimiz oluyor... Severek, isteyerek verdiklerim, her anlamda, madden, mânen , öncelikle aileme, onlar benim canlarım, kıymetlilerim, değerlilerim, hayattaki dayanaklarım, ha bak bur da bile dayanak diyorum, ne, neyin dayanağı ! Elbette destek, dayanak AİLEM, herkesin ailesi kendine göre bir dayanaktır belki de ! Hele eşim onunla büyüyüp, onunla olgunlaşıp, her iyi, güzel, mutlu, kötü, çirkin , acı olayda yanı başımda olan yol arkadaşım, inşallah Allah birlikte de yaşlanmamızı nasip eder, bir ömür, bir yastıkda... Hayat amacımız bir nevî AİLE ! Çocuklarım, canlarım, değerlilerim. Insan hayattan ne bekler ? Güzel, sevgi dolu, huzurlu bir yaşam, güzel bir aile, iş, para ve dahaları... Herkese göre degişebilecek istekler,değerler... Şimdilerde daha çok farkındayım, çoğu zaman pişmanım, keşke diyorum ve hemen sonrasında hayır deyip "o zaman için doğruydu ki yaptım " diyerek vazgeçişlerim, çoğu zaman da hayatın öğretisi diyerek kendimi teselli edişlerim, arada serzenişlerim, işte öyle bir hal almış ki, kafamın içi kedinin patileriyle oynadığı yün topağı gibi , karmakarışık ... Üzerime oturmuş, beni geçen seneler içerisinde ben yapmış yaşanmışlıklarım, doğrusu yada yalnışı ile bana ait olanlar ve şimdiki aklımla o zaman yapılamayacak olanlar ! Herşeyi, yaptıklarımı, yapamadıklarımı, hatalarımı, kusurlarımı, yalnış ve doğrularımı, iyilik ve kötülüklerimi bırakıp gitmek, uzalaşmak, geri de bırakmak isteyişim, yorgunluklarım, bitkinliklerim,herşeyin oldukca fazla gelmesi ve her gün, her zaman hatalı olan ben gibi , kendimi sorgulamalarım... Sanki herşey benden dolayı oluyormuş gibi, herşeye uzun uzun açıklamalar getirmem, anlatmak istememe rağmen anlatamamam ve anlaşılamamak ,sonrasında kendimi savunmaya geçmem, sesimin yükselmesi, öfke , kızgınlık  ve tartışma. Kendimi bildim bileli hep savundum kendimi, çocukluğumun yalnız geçmesiydi belki bunu yaptıran, sanki içgüdüsel bir şey, biri yok ki yanım da düşüncesi. Aslında rahmetli babaannem hep vardı, daha küçük bir kız çocuğu iken 5 yaşımda anaokulunda yada mahallede arkadaşlarımla kavga ettigim zaman, neden kavga ettiniz, onun anası, babası yok burda, yapmayın derdi, sanırm ben de o cümleyi duymak dahi istemediğim için olsa gerek, daha sonraları hiç ona kavgalarımı söylemedim ve kendi işimi kendim yapmayı çocukluğumda öğrendim. Güçlü olmayı, dik durmayı , mücadele etmeyi, öfkeyi, direnmeyi, çalışmayı, başarmayı, iyiliği, saygıyı, hoşgörüyü, vefayı, hayatımda var olan bir çok değeri... Öğrenemediğim şeyler de çokmuş aslında, şimdi farkındayım, sevgi, mutluluk, şevkat, güven , ilgi , alâka , boşverme, bırakma, ... ANLATAMAMAK, ANLAŞILAMAMAK ... Kendimce sevginin, mutluluğun, şevkatin, vefanın, güvenin, ilginin, alâkanın, anlatmanın ve anlamanın en iyisini biliyorum, bilmediğim şey bütün bu değerleri kendime gösteremeyeşim. Kendime karşı bu duygular varla yok arasında gibi anlayamıyorum, başkalarına karşı çok, kendime ? Bir de insan o anlayışı en yakınlarından bekliyor demek ki, bulamayınca da canını acıtıyor. Hep huzurlu bir ortam, aile ,arkadaş, sosyal yaşantı, iş yaşantısı olsun diye çabaladım, sorumluluklarımı da kusursuzca yerine getirmeye çalıştım, iyi insan olma çabam da fazladır, bilirim ki bu dünyada olmamızın bir nedeni var, bir görevimiz var, ahireti de bu dünyada kazanıp, kaybetmek yine bizim elimizde , bu dünya da sınav oluyoruz.. Sahip olduklarıma da hep sahip çıkmaya, korumaya gayret etmişimdir, her anlamda eşimi, çocuklarımı, ailemi, arkadaşlarımı, sahip olduğum herşeyi diyebiliriz ve daha düne kadar kaybetme korkumun olduğunu bilmiyordum, öğrenince ve düşündüğümde nasıl bir psikoloji dedim, evet sahip olduğum herşeyi, ne varsa sıkı sıkı tutmuşum,aman, sakın kaymasın, gitmesin elimden dercesine, beni nasıl zorlamış, yormuş, tutmak, korumak, kaybetmemek... Düşünsenize elinize bir halat alın ve sıkı sıkı tutun ne kadar tutabilirsiniz? Kaç saat, 3, 5, 10 ya sonra önce elleriniz, sonra kollarınız ve ordan yayılan bir ağrı tüm vücudunuzu sarmaz mı, işte öylesine bir duygu, his var olmuş beynimde, ruhumda, vücudumda. Hayatım boyunca azimle , her alanda başarı odaklı mücadele edişim, gelecek için verilen bir uğraş, yönetme, kontrol altında tutma, korkular, verme-alma dengesindeki aykırılık, takdir görme duygusu , kendimi ispat etme ve sonrasında hayatın bedenime, ruhuma yükledigi yükler... Öyle çok, öyle çok ki, artık tepeleme dolmuş, taşmış, tarif edilemez , dayanılamaz bir hal almış... Vücudumdan gelen sinyaller ve benim yine onları duymamaya çalışmam, kontrol altında tutmaya çalışmam, nasıl mı ? Bu beden bize Allahın bir hediyesi ve iyi bakmamız, korumamız gerektiğini biliyorum, taaaa ki ebedîyete gidene kadar. Bedenime, beslenmeme,  kiloma herşeyime dikkat ettim ve bazı kronikleşen hastalıklarım ortaya çıkmaya başladığında hemen nasıl tedavi edilir yada hafifler diye yöntemler buldum ve yaptım, ama son zamanlarda artık bedenimin kilitlenmelerine, bloke olmalarına dur diyemiyordum ve durmadan her tarafimın ağrıması tarif edilemez bir duygu, benim yine de en şiddetli dönemlerinde bile hep herşeyi yapabiliyor olmam, iyiyim, ayaktayım mesaji gibi alğılandı, çünkü herşeyi bırakıp yatmadım, hastayım demedim, iyi değilim deyip, hapımı alıp devam ettim... Neredeyse son 10 sene içerisinde gittikce artan vücudumdaki ağrılar, çare için doktor doktor dolaşmam ve teşhis konulamadığı gibi bir de terapi üstüne terapiden daha çok yorulmam, hafifler gibi olup, sonra yeniden başlaması, beni bitkin, yorgun bir hale soksa da, bendeniz hiç bir zaman yataklara yatıp da kalkmamazlık yapmadan, hep dimdik, ayakta , her işimi yerine getirdim. Sadece benim görevimmiş gibi üstlendiğim, aslında severek yaptığım, yerine getirdiğim, her tür iş ailem, çocuklarım, evim, okulları, okul dışı aktiviteler, veli toplantıları, kendi işim, gercekten gönül verdigim gönül işleri ,etkinlikler, toplantılar, sosyallik ve yanı sıra arada eğitim seminerlerim. Ben bunların hepsini nasıl yapmışım diyorum , ben mi yaptım tüm bunları ? Ise gitmeden erkenden kalkıp yemeği yapar , çocuklar ve biz eve geldiğimizde yemek hazır olurdu. Şimdi yataktan zor kalkıyorum, uyanıyorum , ağrılar rahat bırakmadığından yapamıyorum, erken kalkıyorum çünkü bir saatte kendime zor geliyorum. Öncelerden de çok sık vücut ağrılarım oluyordu, önemsemiyordum. Ama ben herkese, herşeye yetmeye, yetişmeye gayret etmişim , yaptıklarımı da en iyi şekilde yapmayı amaç edinmişim.Şimdilerde aklımda ki soru, " herşeye, herkese yetişirken ben nerdeymişim? "oluyor. Kendimi görmemimişim, üzgünüm , ben sadece kendime yetememişim, işin aslı elbette öyle değil geriye baktığımda kendim için de çok şey yaptığımın bilincideyim, ama bu aralar ne bedenim, nede ruhum bunu böyle hissediyor. Durmadan sorguluyorum diyorum ya ! Için de benim de olduğum çok an var , eminim var, çok da kendim için birşeyler yaptım, mutlaka var , ama şimdi bu duygusallıkla düşündüğüm de sanki hiç bir şey yok gibi. En son 2019 da bir arkadaşın önerdiği Türk ortopedi Dr.unun uzunca süren araştırma ve kontrollerinin ardından, hem kendisinin, hem de sevk ettiği Marien Hastahanesinde konulan teşhis, yumuşak kas ve eklem romatizması yani Fibromiyalji ve ardından Dr.ların eklem kireçlenmesi ve bel ve boyun fıtığı, ardından tinutus teşhisleri oldu. Son zamanlarda artan ağrılar için yeniden tetkikler yapıldı ve boyun omurilik kanal daralması, ellerde uyuşma ve artı carpal tünel sendromu, reflux de eklendi.Doktor randevuları, tedavi için terapilerde iyice yormaya ve çok gelmeye başladı, . Sağlığımız en büyük HAZINEMIZ . Elbette bunca Dr. a giderken , neurolog ve psikologa da duzenli gider oldum, dedikleri tüm hastalıkların psikoloji ile ilgisi var, biliyorum ve aksatmadan gidiyorum, iyi de geliyor. Boğaz ve ses tellerimin de hassasiyet göstermesi artık vücut heryerden sinyal veriyor denildi. Ortopedi Dr um hem aralıkta az dozlu , ocakta ise yüksek dozda kortizon iğnesi yaptı o ne rahatlama , aman ALLAHIM ne guzel bir duyguydu , ağrının olmaması, ne büyük bir rahatlıktı, bir de durdum, o dönem ben nasıl bu ağrılara dayanıyormuşum diye başladım kendime üzülmeye, ağlamaya , tabii üç haftayı bulmadan yavaştan yeniden başladı ağrılar... Son zamanlarda çektiğim aşırı siddetli ağrılarımın hafifleyeceğini, ümit ettiğim ve direnmeye çalıştıkca , duymamaya, dinlememeye, aniden vücudumun çok farklı bölgelerinden gelen sinyaller ve psikolojimin de alt üst olduğu zorlu bir süreçten sonra Dr.larımın tavsiyesi bir Rahabilitasyon Kiliniğinde tedavi görmemdi, neden mi ? Burada kendimi her yönden iyileştirmeyi öğrenecek, bedenen ve ruhen bana iyi gelecek olan terapileri yapacak, kendimi görmeyi, önemsemeyi, sevmeyi, şevkat göstermeyi, anlamayı ögrenecek, dolayısıyla da ağrılarım azalacaktı. KENDIM için ! KENDİMLE ! Sadece KENDIM ile baş başa ! Tahmini 6 haftalık bir zaman, kısmen bir iyileşme bile bana moral olacak... Ilk seçtigim yer dolu olunca 2.tercihim bu klinikti, tesadüf yoktur, tevafuktur. Bu kliniği seçmem için bir neden vardır, en iyisini Rabbim bilir. KENDIMLE, KENDI BAŞIMA GEÇIRECEĞIM 6 HAFTA ! Burası etrafinda ormanlık alan ve bolca gölün olduğu küçük, şirin bir kasaba ve ben ilk geldiğim günden beri kendimle baş başayım,kendime yoğunlaştım. Her zaman severek yaptığım orman yürüyüşlerini bolca yaptım, ayrîyeten sabah başlayıp , saat 16 civari biten farklı terapilere devam ettim. Orman yürüyüşlerim de bolca aldığım fitonsit ile ruhum, bedenim, vücudum rahatladı, öyle bir rahatlık ki orman da yürürken çokca düşünüp, kendimle konuşup, ağlamayla gelen bir boşalmayla günlerimi geçirdim. Geldiğim ilk günden bu yana içim de biriken o dolmuş, taşmış ne varsa gün yüzüne çıktı, neler neler, çocukluğum, gençliğim, evliliğim, çocuklarım, ailem, arkadaşlarım, hatta uykumun en güzel yerinde sıçrayıp kalkmamın nedenini bile sanki bulmuştum, kendimi de analiz ediyordum. Bugüne değin her ne kadar kendimi ruhsal, bedensel olarak iyi olarak nitlendirdiysem de aslında bir fıçı misali, ben bütün yaşadığım duyguları hep o fıçının altında biriktirmişim, kırgınlıklarımı, kızgınlıklarımı, öfkemi, üzüntümü, yasımı, hayal kırıklıklarım, ağlamalarımı, daha çok sey var sayamadığım,bir nevi ignore etmiş hayata, yaşama, geleceğe odaklanarak devam etmişim. Ama o fıçının altında kalanlar yıllar içerisinde yaşanan olaylarla doldukca, dolmuş ve artık üste doğru basınç yapmaya başlamış,vücudumdaki ağrı ve hastalıklar uyarılarda bulunmuş ve ben yine devam, devam derken en son aşamasına gelmişim ve burada bütün detayları ile tıptaki bilimsel açıklamaları, insan psikoloji ile verilen seminerlerde de iyice anladım. Depresyonun da ağır yükü altında ezilmekte olduğumu da burada fark ettim. Evet depresyon, bu kelimeyi kullanınca bile bir tuhaf oluyor insan, sadece " bu aralar bedenimdeki ağrılardan dolayı psikolojim iyi değil" diyerek geçistiren ben, toplumumuzdaki insanların önyargıyla yaklaştıklarını bildigimden , belki de bu terimi kullanmanın verdiği zorluk, ağırlık, kabul edemeyiş, bilmiyorum ne ? Burada depresyonda olduğumu da kabul ettim, kabullenmek önemli deniliyor.Belki çoğumuzun yaşadığı bir hastalık, ruhumuzda hasta olabiliyor iyi bakmadığımızda, ilgilenmediğimizde, çok yüklendiğimizde, belki de bir çok insanın mağdur olduğu bir hastalık, ama cesaretimiz olmadığından yada yalnış anlaşılmaktan yada aile, arkadaş, toplumun tepkisinden dillendiremediğimiz bir kelime.Burada kabul ettim ve tüm cesaretimle dillendiriyorum BEN DEPRESYONDAYIM. Iyi olacağım umuduyla terapilerime devam ederken , tedavi sürecimde beden ve mental anlamda daha da kötüye gitmeye başladım.Yalnızlığı çok sevmeme rağmen, böylesine bir yalnızlık, kendime odaklandığım bir yalnızlığı hiç yaşamadım, kendimle olmak, kendimi dinlemek, kendimle konuşmak, geçmişime yolculuk, yaşadığım hersey gün yüzüne çıktıkca acım arttı. Her bir detay , hatta bazı geceler bir kabusla uyanmam ve seneler once yaşadığım bir olayı yeniden yasayorcasına gerçek gibi görmem, bütün gün beni o kabusun meşgul etmesi, daha çok kızmam, yine nedenler, niçinler, sorgulamalar... Ilk geldiğim hafta psikologumla konuşmamda ona aborjinlerden örnek vererek kendimi anlattım.Aborjinler yol kattetiklerinde aniden duraklar oturup geride bıraktıkları ruhlarını beklerlermiş.Ben yıllar içerisinde o kadar çok gelecek odaklı yaşamışım ki hep yol almışım, başlarda çogunlukla koşarak, sonra biraz yavaşlayarak, bazen tökezleyip hemen ayaklanıp yine yol alarak, düştüğümde bile sürünüp, emekleyip yine yol alarak, hep gitmiş, gitmiş, gitmişim... Kendimce anı yaşıyorum sanarak, ruhumu o kadar çooook gerilerde bırakmışım ki, bana yetişememiş ve burası benim ruhumu beklediğim yer.Altı hafta da ne kadar bana yetişir bilemiyorum , burdan tamamlanarak çıkamayacağımı da biliyorum , ama bundan sonra o tamamlanamayan ruhumun bedenimle bütünlük içerisin de yol alması için, yol boyu çokca molalar verceğim, duracağım.Bu dinginlik, mola, dinlenme bana, seneler içerisinde yıpranan ruhuma ve bedenime iyi gelecek biliyorum.
Geçmişimde derinlere bastırdığım ne varsa kendimi dinleyerek, kendimle konuşarak, kendimi,geçmişimi sorgulayarak o zamanlar attığım, kendimi sıkı sıkıya düğümlediğim ipleri açıyor, rahatlıyor ve açtığım her düğümle özgürleşiyorum,durmadan yazıyorum, çok da iyi geliyor,aslında yine boş durmuyorum üretmeye devam ediyorum, lakin canımın istedigi gibi, kendi tempoma göre, yavaş yavaş.Burda çokca da yavaşladım, o kadar çok yorulmuşum ki, hep zorunlu yapma hissi, yapmaya gücüm yokken bile zorakî yapmalarımdan belki de, burda terapi harici hiç bir mecburiyetin olmaması, bedenin de kendini toptan salması, belki iyiden iyiye yavaşlamamın nedeni. Yürümem, hareketlerim çok yavaşladı, iyiye işaret olsa gerek,kendi bedenimin istediği gibi yüklenmeden, ama sesli ortamların da beni nasıl rahatsız ettiğini görüyorum, yemek için kantine özellikle geç gidiyorum ki insanlar azalsın, az ses olsun , o uğultu bile beni çok rahatsız ediyor, sesli ortamlar daha da yoruyor, hele kafam boynuma, vücuduma ağır geliyor, taşıyamıyorum. Hemen dayanacak bir yer arıyorum destek almak için. Gezmeyi çok seven ben , buraya arabamla geldim, şehre gidip şehir gezisi bile yapamıyorum, oldukca tuhaf ,bedenimi ve ruhumu güçsüz hissediyorum, herşey fazla geliyor, işin açıkcası canım da istemiyor... Yani o dimdik duran, güçlü olan, herşeyi başaran, herşeye , herkese yeten Tevide artık yorgun, bitkin ve güçsüz... Hep derdim Allah gönül yorğunluğu vermesin, ama şimdilerde sadece bedenim değil, gönlümde yorgun.Herşeyin farkındayım aslında ve her daim şükrediyorum, beterin beteri var diyorum, hele burada ki insanların sağlık açısından daha kötü durumda olduklarını gördükce yine diyorum " benim hastalığım ne ki, Rabbim sen sifalar ver " diyorum ve inancım bana güç veriyor, şükür ve dua dilimden düşmüyor. Ve biliyorum ki benim yaşam hikayem bir çoklarına göre gayet normal olduğunu, çok daha acı, zorluk, dram içeren hayat hikayeleri olan insanlarında var olduğunu iyi biliyorum, herkesin yükü kendine göre hafif yada ağır, yargılamak değil anlayış göstermek gerek. Ben herhalime şükrettim, şükrediyorum da. Bedenimin ruhsal durumumla aşırı ilişkili olduğunun da bilincindeyim, dünyaya, hayata, yaşananlara, insanlara karşı farklı bir duyarlılık içerisindeyim. 20 yıldır evimizde televizyon yok, dünyada olup bitenleri acil haber sitelerinden takip ediyoruz.Benim felsefem taaaa o zamanlar kendi küçük dünyamda iyilik, güzellik adına ne varsa, hem kendime, hem çevreme iyi, güzel tohumlar serpip, fidanlar dikip yeşermesini, büyümesini , çoğalmasını ve devasa bir ormana dönüşüp, dünyayada giderek büyüyen, kenetlenen , güçlenen bir toplumla dünyada iyilik ve güzelligi çoğaltmaktı ve bu dünyadan güzel geçmekti, bunun için de hep bir gayret içerisinde bulundum, şimdilerde gücüm olmasa da yine de ucundan kıyısından çabalıyorum. Artık güçsüz de olabilirim ve bedenimdeki, ruhumdaki o kabul etmediğim herşeyi kabul ediyorum, bundan sonra içimdeki o Tevidenin daha çok isteklerini, arzularını yerine getireceğim, sen çok değerlisin, istemediğin hiç bir şeyi yapmak zorunda değilsin, bil diyorum kendime. Kitaplarını okuduģum, sosyal medyadan takip ettiğim psikolog Beyhan Budak beyin yazılarını da çok okudum, spotify den paylaşımlarını dinledim ve son paylaşımı sanki benim durumumu anlatıyordu. Yorgunum demek aslında şu 8 anlama gelebilir : Güvenebileceğimi düşündüğüm insanlardan hayal kırıklığına uğradım. Başkalarının mutluluğundan kendimi sorumlu hissediyorum. Uzun süredir mücadele etmek zorundayım. Kendimi sürekli savunmak zorunda kaldım. Her şey umutsuz görünüyor. Dinlenildiğimi yada anlaşıldığımı hissetmiyorum. Ne kadar çok şey yaptığımı birinin fark etmesini istiyorum. Büyümek/ gelişmek çok zor. Bende ki durum, benim yorgunluklarımında içeriği böyle, çok şey ifade ediyor. Yine kendime sözler veriyorum. En sevdiklerin bile olsa affetmeye alıştırma, kırgınlıklarını içinde tutma, kendini değersizlik duygusu içine hapsetme, çok çabaladım bu seferde affedeyim deme, tam tersine sana haksızlık edene "ben bunu hak etmedim de !" Hak etmediğim çokca şey var, ama kaybetmemek için, çok sevdiğim için hep alttan alıp, bir denge oluşturmaya çalışmışım, ama dengede terazinin bir tarafı çok yükten artık yerden kalkamıyor.Sınırlarımı, hatta uzaktakilere duvarlarımı iyi ördüğümü, had sınırıma kolaylıkla kimseyi yaklaştırmadığımı, samimi lakin bir o kadar da mesafeli olmayı çok iyi biliyorum, ama sevdiklerim söz konusu olunca başka bir tarafım gözüküyor. Burada onca düşünce içerisinde bunun da iyiden iyiye farkındayım, bundan sonra haklı veya haksız fark etmeden kırgınlığımı önemseyen, ilgili, anlayışlı, vefalı, saygılı insanları hayatımda var edeceğim.Zerre de olsa bu kırgınlıkta payı olduğu halde adım atmak yerine, aksine yine kendini haklı kabul edip, benim kırgınlıklarımın artarak içimde yaralar açmasına müsade etmeyeceğim, önce susup, sonra uzaklaşıp, ardından da hayatımdan çıkaracağım, yani kırıldığım yerden yeni çiçekler açacağım, yeniden hayat bulacağım. Umarim o son noktaya gelmeden farkına varabilen sevdiklerim benim değerimi anlar. Peygamber efendimizin (s.a.v) de bir hadisi serifi var "Bir şey kalbinizde huzuru bozduğunda ondan vazgeçin" diyor. Demek ki kalbimiz, yüreğimiz, içimiz almıyorsa bir bildiği var diyerek zorlamadan vazgeçmeliyiz, ben artık vazgeçmeyi de öğreneceğim. Ve "Herkes yüreğinin ekmeğini yer, içinde ki kötülükleri etrafa saçanları da Allah görüyor, o en iyisini bilir, görür ve neyse hak ettiği daha bu dünyada verir" Rabbim bundan sonraki zaman içerisinde bana kendime verdiğim sözleri tutabilmemi, yüreğimden geçenleri hayırlısıyla, kolaylıkla nasip etsin. En son kendimi, hayatımı,son dönem de yaşadıklarımı, güçsüzlüğümü ise bir ağaç gibi tasvir ettim. Genelde kendimi bir ağaca benzetirim, ormanda geçirdiğim zaman içerisin de çokca da gözlem yaptım, aslında çok da cesaretliyim , kendi başıma bilmediğim yollarda, patikalarda yol aldım, kendimi tanıma, bulma arayışı içerisinde olduğumdan belki de, yürürken düşüncelerime çok farklı odaklandığımı, hareket halindeyken bilinçaltımda olan, yakın zamanda hiç aklıma bile gelmeyen yaşadıklarımın yada isteklerimin, arzularımın da o sırada zihnimde yer ettiğini gözlemledim, kaybolmak aklımın ucundan bile geçmeden yürüdüm, zaten bir şekilde bir yere çıkacak yolum dercesine yürüdüm durdum, ağacları kuşların sesini, yürürken dalların çıkarttığı çıtırtıları, kuru yaprakların hışırtılarını dinledim, doğanın , yeşilin o muhteşem kokusunu içime çektim, gözlemledim, heybetli olan agaçların yerde uzunlamasına yıkılmış hallerini gördüm yada bir ağacın gövdesinden kırılıp toprakla bağı olmadan üzerine yıkıldığı bir ağacın dalıyla kendi dalının bütünleştiğini yeniden hayat bulduğunu gördüm ve yine kendimi bir ağac misali tanımladım.Bir ağac düşünün çorak bir toprakta, eksiklerine rağmen büyümeye, var olmaya çalışan ,16 yaşına gelmiş , köklenmiş, büyümüş, serpilmiş, artık verim zamanı yaklaşmış ama 16 sında o tutunduğu köklerinden kopartılarak bilmediği, tanımadığı topraklara yeniden ekilmiş. Ve bu bilmedigi topraklarda suyunu, havasını yağmurunu, rüzgarını , fırtınasını bilmeden yeniden tutunmaya çalışmış, yeniden köklerinden toprağa yavaş yavaş sabitlenmeye çabalamış, alışmaya başladığı zamanlarda toprağa daha sıkı tutunarak köklerini sağlamlaştırmış, yeşermeye devam etmiş, dalları, budakları büyümüş, hatta öyle büyümüs ki verim vermeye başlamış, kocaman mağrur gövdesi, görünümü, dalları, budakları, yaprakları, meyveleri , gölgesi ve salgıladığı fitonsit ile yakınındakilere, çevresine yarar sağlamış, güneşi az görmüş ama yine de umutla hep yüzünü ayçicekleri gibi aydınlığa dönmüş, güneşi , aydınlığı aramış.
Gölgesinde oturanlara, dallarına konan kuşlara, meyvesini yiyenlere sevgi, mutluluk, huzur, güven ve şifa vermiş.Bu zaman içinde 49 yaşına gelmiş, yaşadıkları öyle çok yıpratmış ki, dallarını, budaklarını , gövdesini yağmurlar, fırtınalar, kar, kış, yaz, her mevsim aldığı darbeler kırmaya başlamış, yaprakları dökülmeye , içinde ki kurtlar çoğalmaya başlamış, içten de zarar görmeye başlamış ve o kökler sanki topraktan usulca ayrılmaya başlamış, dik durmak, güçlü durmak için mücadele etsede yıkılmaktan korkar olmuş ve yine de her şeye rağmen ümitle , güneşe dönmüş yüzünü, aydınlığa... Yoldayım, yolu, yolculuğu seviyorum, arkamda da çokca yolu geride bıraktım, bir çok insana denk geldim ve her denk geliş daha iyilerini tanıyabilmem için bir vesileydi, sevgiyi, mutluluğu, huzuru ,güveni, sevinci daha iyi hissetmem için kötülerle, acılarla da karşılaştım, karşılaşacağım da ve hayatta hiç bir şeyin tesadüf olmadığını biliyorum.Bu yaşadıklarım ya birşeyler öğretti ya da öğretmem için bir şans verdi... Bundan sonra inandıklarıma sarılıp, hayatımda olan herşeyin beni hedefime doğru yönlendireceğini ümit ediyorum , ruhumu daha güzel besleyeceğim. Dogan Cuceloglunun bir sözünde dediği gibi; Dünyanin en önemli şeyinin ne statünüz, ne çevreniz, ne de başka bir şeyiniz değil de ruh sağlığınız olduğunu kavradığınızda; tıpkı bedeninizi sağlıklı gıdayla besler gibi ruhunuzu da sadece doğru insanlarla, doğru his çıkarımlarla beslemenin önemini idrak ediyorsunuz.
Yolculuğum boyunca iyilik, güzellik, sevgi, saygı, sağlık, mutluluk, huzura rast gelmem(iz) dileğiyle... Aydınlık güzel günlere...

Kommentare

Beliebte Posts aus diesem Blog

Gurbet de dünyaya merhaba diyen, gurbetçi çocuğu iken yeniden ...

Beni bilen iyi bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir ! Hz.Mevlana

IYILIĞİN TÜM DÜNYAYI KUŞATMASI DİLEĞİYLE ❤️